Akraba olmak kan bağıyla değil, yürek bağıyla anlam kazanır. Ama bazen en yakınımız dediklerimiz, en uzağımız olur. Güvendiğimiz dağlara kar yağar, içimizi ısıtmasını beklediğimiz insanlar soğuk bir rüzgâr gibi eser geçer.
Ne zaman düşsek, elimizden tutmalarını bekleriz. Ama bazen o el, beklediğimiz gibi uzanmaz. Bazen en ağır sözleri, en derin yaraları, en yakınlarımız açar. Yabancıdan gelen darbe acıtır belki, ama yakından gelenin yarası hiç kapanmaz.
Beklediğimiz sevgi ve anlayışı göremediğimizde, içimizde derin bir kırgınlık oluşur. Kimi zaman susarız, kimi zaman gözyaşlarımıza sığınırız. Ama en kötüsü, hâlâ onları sevmekten vazgeçemeyişimizdir. Çünkü biliriz, biz onlar için her şeye rağmen yine de elimizi uzatırız.
Ama insan bir noktada yorulur. Kırgınlık birikir, hayal kırıklığı katman katman içimize işler. Ve anlarız ki, kan bağı her şey demek değildir. Asıl akrabalık, yüreğimizde yer açtığımız insanların bizi nasıl taşıdığıyla ilgilidir.
Belki de en güzeli, beklentiyi bırakmak, yüreğimizde yük olanları usulca bir kenara koymak. Çünkü gerçek sevgi, karşılık beklemeden verilen ama aynı zamanda hak ettiğimiz değeri gördüğümüz yerdedir.