Fevzi, Ayten’i ilk gördüğünde kalbinin bir daha eskisi gibi olmayacağını hissetmişti. Onun gülüşü, baharın ilk çiçekleri gibi içini ısıtmış, gözleri yıldızları kıskandıracak kadar parlamıştı. Ayten de Fevzi’ye baktığında güveni, sevgiyi ve huzuru aynı anda hissetmişti.
Birbirlerine olan sevgileri, zamanla büyüyüp kök salan bir çınar gibi oldu. Yağmurlar yağdı, rüzgarlar esti, hayat onlara bazen sert sınavlar sundu ama birbirlerinden asla vazgeçmediler. Fevzi’nin elleri Ayten’in ellerini hiç bırakmadı; Ayten’in gözleri, Fevzi’nin gözlerinden hiçbir zaman şüphe duymadı.
Geceleri yıldızların altında birlikte hayaller kurdular, sabahları güneşin doğuşunu birlikte karşıladılar. Birbirlerine verdikleri söz, sadece kelimelerden ibaret değildi; yüreklerinde mühürlenmiş, zamana meydan okuyan bir sevdaydı onlarınki.
Hayatın tüm karmaşasına rağmen, aşkları daima bir liman oldu onlara. Çünkü Fevzi ve Ayten için aşk, sadece sevmek değil; birlikte büyümek, birlikte güçlenmek ve en önemlisi, her şartta el ele yürümekti.
Ve böylece, Fevzi ve Ayten’in aşkı, sadece onların değil, aşkın kendisinin de hikâyesi oldu…