O sabah göl sessizdi. Rüzgar, suyun üstünde hafif dalgalar bırakıyor, sararmış yapraklar usulca kıyıya vuruyordu. Hamdi, her zamanki gibi erken uyanmış, çocuklarını annelerine teslim ettikten sonra yalnızlığını göle bırakmaya gelmişti.
Göl kenarındaki küçük kafede her zamanki masasına oturdu. İki sene olmuştu boşanalı. İki çocuğu vardı, gözlerinden bir an bile eksilmeyen. Ama kalbinde, yıllardır taşıdığı sessiz bir boşluk vardı.
O sabah, o kafenin kapısı yavaşça açıldı. İnce, beyaz bir atkı takmış bir kadın içeri girdi. Ela gözleri göl kadar derin, yüzünde yılların izini taşıyan ince çizgiler vardı. Kadının ismi sevinçti.
İlk bakış, bir tebessüm, sonra aynı masada bir kahve
Günler geçtikçe kahveler uzadı, kelimeler derinleşti. Sevincinde bir hikâyesi vardı. Acı dolu, kayıplarla yoğrulmuş ama sevgiye hala inanan bir hikâye.
Hamdi ilk kez yıllar sonra güldü sevinçle İlk kez sessizlik huzur verdi, ilk kez bir kadın onun kırık parçalarını usulca tuttu.
Aşk, bazen en sessiz yerlerde başlar. Bir göl kenarında, geçmişin ağırlığında ama geleceğin umuduyla
İkisi de yaralıydı, ama birbirlerine iyi geldiler. Çünkü bazen aşk, sadece yeniden başlamak değil, yeniden inanmak demekti.