Hasım, sevdiği kadına defalarca yalan söylemişti. Küçük yalanlar, büyük yalanlara dönüşmüş, her biri aralarındaki bağı biraz daha zayıflatmıştı. O, sevdiğini kaybetmemek için yalan söylüyordu ama aslında her kelimesi, sevgisini biraz daha öldürüyordu.

Bir gün, onun gözlerindeki hayal kırıklığını gördü. Artık güven kalmamıştı. Ne dese boştu, çünkü yalan bir kez kök saldığında gerçeğin değeri kalmazdı. Kadın gitti. Sessizce, ardına bile bakmadan.

Hasım, o an anladı. Yalan, sadece söylenen kişiyi değil, söyleyeni de yaralardı. Şimdi, doğruları anlatacak kimsesi yoktu. İçindeki acı, kelimelerle anlatılamayacak kadar derindi. Çünkü en büyük ceza, insanın kendi vicdanında yanmasıydı.